21 Mart 2014 Cuma

Cemal Süreya - Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm

Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm

Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umutsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği

Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı
Taş toprak arasında türküler arasında
Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan
Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı
Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını

Dicle kıyılarına tren varınca
Büyük bir gökyüzü git allahım git
Genel olarak önce kaşları görünür
Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında
Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar
Gül kurusu

Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar

19 Mart 2014 Çarşamba

Serkan Uçar - Saat On İkiyi Beş Geçiyordu

Zaman, can çekişirken,
Akrep yelkovan, arasında;
Bir adım öteye gidemezken geceden,
Ay, ışığını çekerken sinesine,
Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara,
Hüzün, Bakır bir çaydanlıkta demleniyordu,
Ve ben, son sigaramdaki dumanları da hapsediyordum içime,
Saat on ikiyi beş geçiyordu.

Ekmek bıçağında dilimleniyordu ömrüm;
Masum, yalınayak çocukluğum;
Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim,
Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına,
Düş bahçelerim yağmalanıyordu,
Her kes payına düşeni alıp giderken.
Bütün kimsesizliğimle,
Bütün çaresizliğimle,
Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın koynunda;
Üşüyordum,
Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.

Dişlerimle, şafağı sökmek isterken karanlığın göğsünden;
Gün ağarıyordu saçlarıma,
Tel tel,
Raylarımdan çıkıyordum,
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.

17 Mart 2014 Pazartesi

Yabancı Şair ve Yazarlardan Seçme Şiirler

yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı kaldırımlar.
ve yine yan yana yürümeyelim diye dar kafalıydı insanlar.
ve sırf dardı diye kafalar,
düşünmeyi bırakıp sevmeyi denedik,
sarılmak yakar bizi deyip aşkı hep uzaktan sevdik.

charles bukowski



söylesem söyleyebilsem ah derdimi 

söylesem ah söyleyebilsem derdimi 
mehtap bir gecede açabilsem sana kalbimi 
göreceksin seninle dolu 
desem, diyebilsem ki seviyorum seni 
çılgınca aşığım sana 
ama demem, diyemem 
çünkü aramızda dağlar, denizler 
ve benim o kahrolası gururum var 
bu böyle sürüp gidecek 
sen, seni sevdiğimi bilmeyecek, öğrenmeyeceksin 
ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim 
sana asla... 
çünkü aramızda dağlar denizler 
ve benim o kahrolası gururum var 

victor hugo



bir kedinin yatağa sıçramasını 
bekler gibi 
beklerken 
ölümü 

karım için çok 
üzülüyorum 

sertleşmiş 
solgun 
bedenimi 
görecek 

bir kez, belki de 
iki kez sarsacak: 

'hank! ' 

cevap vermeyecek 
hank. 

ölüm değil beni 
endişelendiren, bu hiçlik 
yığını ile kalacak olan 
karım. 

ama birlikte uyuduğumuz 
bütün o gecelerin 
hatta yararsız tartışmaların 
bile 
harikulade şeyler 
olduğunu bilmesini istiyorum 

ve bu güne kadar 
söyleyemediğim 
o zor sözcükler 
artık söylenebilir: 

seni 
seviyorum. 

charles bukowski



bazen
yıldızları süpürürsün , farkında olmadan
güneş kucağındadır, bilemezsin
bir çocuk gözlerine bakar arkan dönüktür
ciğerinde kuruludur orkestra , duymazsın
koca bir sevdadır yaşamakta olduğun ,
anlamazsın uçar gider , koşsan da tutamazsın

william shakespeare




sen daha başından

sen kollarıma asla gelmemiş sevgili,
sen yitirilmiş olan daha başından,
senin hangi şarkılar gider hoşuna
hiç öğrenemedim. vaz geçtim ben seni
gelecek anın kabaran dalgaları içinde
tanımaya çabalamaktan. içimdeki
tüm uçsuz bucaksız imgeler - - çok uzaktaki
derinliğine hissedilen peyzaj,
şehirler, kuleler, köprüler ve patikaların tahmin-
edimedik dönemeçleri
ve şu bir vakitler nabzı tanrıların hayatıyla atan
kudretli topraklar - -
tümü, beni her zaman atlatan seni
anlamlandırmak için içimden yükselirler.

sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim
bahçelersin sen. bir kır evinde
açık bir pencere - -, ve sen daha yeni
atmışsın adımını dışarı, dalgın düşünceli
karşılamak için beni. rast gele geçtiğim sokaklar, - -
sen onlarda az önce yürümüş ve gözden kaybolmuşsun.
ve bazen, bir dükkanda, aynalar hala sersemlemiş
olurlardı senin orada bulunmuş olmandan, irkilmiş
geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.kim bilir? belki de
aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de
ayrı ayrı, dün akşam.

rainer maria rilke



bir irlanda türküsü 

daha kaç köyden sürülsün insan
adam oluncaya dek?
daha kaç derya dolaşsın martı
bulsam diye bir tünek?
daha kaç toptan atılsın gülle
harp toptan kalkıncaya dek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun
cevabı esen rüzgârda.

daha kaç yıl kök salsın ağaç
bahar açıncaya dek?
daha kaç yıl kök söksün bu halk
yerin bulsun diye hak?
daha kaç aydın ışığı görüp
görmezlikten gelecek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun
cevabı esen rüzgârda.

daha kaç can canından geçecek
cana yetinceye dek?
daha kaç el boş açılsın göğe
göğermedikçe yürek?
daha kaç teller kopsun sazlardan
bu ses duyuluncaya dek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun
cevabı esen rüzgârda.

çeviri can yücel
eser anonim



NOT : Uludağ sözlük yazarlarına teşekkürler

Turgut UYAR - Geyikli Gece

Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta 
Herşey naylondandı o kadar 
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı 
Ama geyikli geceyi bulmadan önce 
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk. 

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz 
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda 
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan 
Hepimizi vakitten kurtaracak 

Bir yandan toprağı sürdük 
Bir yandan kaybolduk 
Gladyatörlerden ve dişlilerden 
Ve büyük şehirlerden 
Gizleyerek yahut dövüşerek 
Geyikli geceyi kurtardık 

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı 
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk 
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza 
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları 
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk 
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz 
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden 

'Geyikli gecenin arkası ağaç 
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü 
Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı' 
İster istemez aşkları hatırlatır 
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş 
Şimdi de var biliyorum 
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz 
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli... 

Hiçbir şey umurumda değil diyorum 
Aşktan ve umuttan başka 
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı 
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor. 

Biliyorum gemiler götüremez 
Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini 
Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi 
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek 
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı 
Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi 
Geyikli gecenin karanlığında.. 

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa 
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak 
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri 
Salt yadsımak için sevmiyorduk 
Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz 
Ne iyiydik ne kötüydük 
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa 
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı... 

Ama ne varsa geyikli gecede idi 
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan 
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda 
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında 
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk 
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte 
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız 
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk 
Yahut bir adam bıçaklasak 
Yahut sokaklara tükürsek 
Ama en iyisi çeker giderdik 
Gider geyikli gecede uyurduk 

'Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede 
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı 
Sultan hançerleri gibi ay ışığında 
Bir yanında üstüste üstüste kayalar 
Öbür yanında ben 
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım 
Domino taşları ve soğuk ikindiler 
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık 
Gölgemiz tortop ayak ucumuzda 
Sevinsek de sonunu biliyoruz 
Borçları kefilleri bonoları unutuyorum 
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada 
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum 
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum 
İyice kurulamıyorum saçlarını 
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum 
'Halbuki geyikli gece ormanda 
Keskin mavi ve hışırtılı 
Geyikli geceye geçiyorum' 

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

Turgut UYAR - Sevgim acıyor

Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürürün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
Bütün söz vermelerin tarihçesi
sevgim acıyor

'Yazık sevgime' diyor birisi
Güzel gözlü bir çoçuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar.

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
Kış geldi kara hüzün
Eyy en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor

Kimi sevsem...
Kim beni sevse!

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür 
O kadar

Cemal Süreya - Üvercinka

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil 

Cemal Süreya - Keşke Yalnız Bunun için Sevseydim Seni





 
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.





....




Olur mu anımsamamak Onaltıncı Louis'yi
14 Temmuz 1789 akşamı, Louis,
Şöyle yazmamış mıydı defterine:
"Bugün kayda değer bir şey yok.."

16 Mart 2014 Pazar

CAN YÜCEL - SEVGİ DUVARI

Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat–sevicileri
Derdim gülüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

İBRAHİM SADRİ - SEN BENİM ONYEDİ YAŞIMSIN

Sen benim onyedi yaşımsın, 
Deli çağımsın... 
Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın . 
İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın. 
Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim , 
İlk şiirim, ilk kavgam , 
Yaşamı ilk farkedişimsin . 
Sen benim onyedi yaşımsın... 

Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan. 
Cebinde iki gazoz parası 
Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolan . 
İki film bu akşam, 
Birinde Yılmaz Güney oynuyor, birinde Fikret Hakan. 
Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan: 
'...Rüyadır gördüğün bütün düşler , 
Gözlerin aklımı perişan eyler , 
Aşk masalından şarkılar söyler , 
Beni hülyalara salan gözlerin ...' 
Yazlık sinemanın kapısında saçları taralı bir oğlan , 
Bir külah çekirdeği, mangal gibi yüreği var, bilesin... 

Sen benim onyedi yaşımsın, 
Deli çağımsın... 
Aynaya ilk bakışım , 
Babamla ilk kavgam, 
Evden ilk kaçışımsın. 
Serçeleri sevdimse senden, 
Minibüslerde muavinlik ettiysem. 
'Bir Teselli Ver'i dinlediysem Orhan Gencebay'dan, 
Emirgan'da çay içtiysem, 
Tophane'de sabahçı kahvelerini öğrendiysem , 
Nerden bildiysem şiirlerini Ümit Yaşar'ın, 
Pazar sabahları kapının önünden geçtiysem, 
İçimdeki kıpır kıpır bu soluk nereden ... 


Sen benim onyedi yaşımsın, 
Deli çağımsın... 
Okulu ilk asışım, 
İlk kez birine gümüş kolye alışımsın. 
Sen benim ilk sakarlığım, ilk tuhaflığım, ilk yakalanışımsın. 
Sen benim onyedi yaşımsın... 


Mahallenin delikanlısı, 
Elleri ceplerinde, dudağında ıslığı, 
Başında kavak yelleri. 
Şarkılar mırıldanıyor. 
'Zalimin zulmü varsa sevenin Allahı var' yeni çalıyor 45lik plaklardan. 
Hayri Şahin ortalığı kavuruyor. 
Mahallenin delikanlısı, 
Cebinde iki gazoz parası. 
Yüreğinde garip bir pıtırtı 
Alışmaya çalışıyor sana alışmaya. 
Akşamları işportaya çıkıyor, 
Bir defter, bir kalem, bir de çakı alana aynayı bedava veriyor. 
Yani günler geçiyor onyedi yaşının bütün tadıyla ... 


Sen benim onyedi yaşımsın, 
Deli çağımsın... 
İlk maça gidişim, Cemil Turan'ı ilk seyredişim, ilk sevincimsin. 
Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme öyle güvendiğimsin. 


Sabahları eskici geçiyor kapıdan 
Karşı komşu Nafile Teyze bakkaldan ekmek istiyor 
Çocuklar top kovalıyor mahallenin arsasında 
Bir bakıyorum cama da iki güvercin konuyor iyi mi, 
Herşey güzel oluyor. 
Bu hengame nasıl yakışıyorsa İstanbul'a bana da aşk öyle yakışıyor. 
Anam koş kapa diyor muslukları,üç gündür akmayan sular geliyor. 
Ben onyedi yaşındayım, hayat benden yana duruyor ... 


Sen benim onyedi yaşımsın, 
Deli çağımsın... 
Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın. 
İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın. 
Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim, 
İlk şiirim, ilk kavgam, yaşamı ilk farkedişimsin... 


Sen benim onyedi yaşımsın, 
Sen benim, sen benim, sen benimsin. 
Sen benim herşeyimsin. 
Hiçbirşeyimsin, hiçbirşeyimsin..